21 Mayıs 2013 Salı

12.Gun: Sene 2013 aylardan Mayis gunlerden Sali 21'i

KH:
3 gunun sonunda Bodrum'dan ugurlaniyoruz. Buradan ayrilmak tahmin ettigimiz kadar zor oluyor. Ote yandan da, 2 gunluk 'standby'dan sonra yol almayi ozledigimizi fark ediyoruz.
Fethiye'ye uzun suredir gitmek istedigim halde bir turlu yolumu dusurememistim. "Bucket List"imde bulunan 'Oludeniz'de paragliding yap' maddesini de yerine getirmek icin buyuk heves icindeyim. 

AA:
Bugün hedefimiz Fethiye. Dün akşamdan kalacağımız oteli ayarladık, yol planımızı da tamamladık ve bir değişiklik yapmak zorunda kaldık çünkü normalde kullanmayı planlıyor olduğumuz Bodrum-Datça feribotu, limandaki çalışmalar nedeniyle geçici süre yapılmıyormuş. Bir bakıma da çok iyi olmuş öyle olduğu çünkü gökova körfezine inen o mükemmel manzaralı yolları tamamen duble hale getirmişler ve yeni kaymak gibi bir asfaltı var. O  kadar keyifli virajlardan dolanıyoruz ki, ikimiz de lastiklerimizi daha önce hiç olmadığı kadar kullanıyoruz, çaylak izlerimizi siliyoruz lastiklerden ;)  Yolda bizi rutin kontroller yapan bir polis ekibi durduruyor. Tüm evraklarmız tam, kurallara da uyuyoruz, dolayısıyla bizi gülümseyerek karşılamış ve uğurlayacak olan bu polis amcalarla biraz motosiklet muhabbetti yapmaktan başka bir şey kamlıyor geriye. Burada hem Çağrı'yı hem beni dumura uğratan mevzu ise içlerinde en yaşlı ve deneyimli gibi gözüken polis memururnun benim motosikletimin modelini yılına kadar doğru biliyor olması oluyor.  
Boyle polislere can feda.
Yola devam edelim derken bir ayrıma geliyoruz. Burada ya yeni yapılmış tünelden geçip devam edeceğiz yada tünelin ve dağın etrafını dolaşan virajlara vuracağız... Sizce?
Tabiki viraaaajjjjjj :))
Fethiye ye yaklaşırken benim motosikletim daha önce de yaptığı teklemeyi biraz daha sık yapar hale geliyor, kafamı doldurmasına izin vermeyerek ve sebebini az da olsa tahmin ederek cok da umursamadan yola devam ediyoruz. 
Bilmediğimiz şey ise bu akşam ve yarın başımıza ne işler açacağı...

KH:
Motorun fazladan agirligina artik alistim. Her sabah yan cantalarimi yuklemeden once tartip birbirleriyle ayni agirlikta olmalarina ozen gosteriyorum. Topcase'in icinde virajlarda agirlik dengemi bozacak sekilde hareket edebilecek esya koymuyorum. Gokova'nin mukemmel yolu bu ozenimin karsiligini almami sagliyor. Simdiye kadar Yamaha'yi hicbir virajda yatirmadigim kadar yatiriyorum. Lastiklerimin el degmemis, uc kisimlarinin yolla bulusmasiyla birlikte surusten aldigim zevk ve kazandigim tecrube artiyor.


AA:
Otelimize yerlesiyoruz. Buralarda ne yapılır ne edilir derken, Çağrı beni paragliding yapmaya ikna ediyor, vakitin geçmiş olması nedeniyle o işi yarına erteleyip akşam yemeği ve gezme tozma aynı zamanda da yarın yapacağımız paragliding şirketleriyle görüşme yapmak üzere Ölüdenize gitme kararı alıyoruz. Tepe çıktık indik, derken tam parketmek üzereyken benim BMW iyice öksürüp aksırmaya, bir silindiri çalışmamaya başlıyor. Ben biraz dinlenince geçer umuduyla kendisini otoparkta bırakıp keyfime ara vermeme kararı alıyorum ama o bana bu akşam otele dönmek için ne numaralar çekeceğini söylüyormuş meğer...
Çok güzel bir cafe-restaurant buluyoruz. Adı HELP! 
BMW'nin silindir sorunu cikinca sanirim bilinc altimiz devreye girdi.
Kendimizi Help! diye bi mekanda bulduk.
Yarın için sabah erkenden paragliding, birkaç saat sonrasında da ATV safarisi aktivitelerimiz ayarlamış olarak burada yemek yiyor birer bira içiyor ve geç olmadan yatmak üzere otelimize dönmeye karar veriyoruz. 

KH:
Oludeniz Fethiye’nin icinden cok farkli bir yer. Oyle cok hosumuza gidiyor ki, burada bir otel ayarlayip kalisimizi 1 gun uzatmaya karar veriyoruz. Ne varki BMW’nin bizim icin farkli planlari varmis. Gece otele donmek uzere kontagi aciyor Anil ve marsa bastigi anda durumu ikimiz de anliyoruz. Son birkac yuz km’dir aklimizin bir kosesinde bizi rahatsiz eden sey sonunda oluyor. BMW’nin tek silinidir ateslemiyor. 
Yamaha hastalanan yol arkadasina isik tutarak yardimci olmaya calisiyor.
AA:
Benim motorun bir silindiri çalışmıyor arkadaş...
Bilenler için söyleyeyim, tüm şüphelerim doğru çikıyor ve bujiye elektriği ileten sağ taraftaki bobin (pipo da deniyor) hakkın rahmeti e kavuşmuş. Bunca yaşına rağmen ilk kez gerçekten bir gezi esnasında sorun çıkarmış olmasından dolayı kendisini tebrik ediyor olmamıza rağmen, tek silindirle yola devam edemeyeceğimiz açık olduğundan başlıyoruz fethiyede o saatte usta ve motosiklet servisi aramaya. Ve bulamıyoruz açık bir yer tabiki, küçük bir atölye dışında. Orada ki Arap abi de bi benim motora bi içerdeki scooterlara bakıp... Neyse anladınız sanırım. 

Tek silindirle kalan BMW'nin cikardigi ses icimizi acitiyor.
Her 5dk'a bir durup dinlendirmeye calisiyoruz.
AA:

Ertesi günki planlarımızı bozmamaya kararlıyız, tek silindirle otele kadar gidiyorum, bu arada yarın paragliding yaptıktan sonra şansımızı sanayide denemeye karar veriyoruz. Şimdilik bir bardak soğuk su içmemiz lazım galiba, ama onun yerine uykumuzu kolaylaştıracak birer duble viskimiz yudumlayıp yatağa bırakıyoruz kendimizi. 

18 Mayıs 2013 Cumartesi

9., 10. ve 11. Gunler: Bodrum Gunleri

9.Gün: Sene 2013 aylardan Mayıs günlerden Cumartesi 18'i

Anil'larin evdeki odamin terasindan manzara!
KH:
Motorla gezmek cok guzel ama yollardaki 1. Haftamizin sonunda Bodrum'da Anil'in ailesinin bize hatirlattigi sicak ev ortami ilac gibi geliyor. Cesit cesit zeytin yaglilar geliyor, sicak sicak ev yemekleri gidiyor, camasirlar yikaniyor.. Oyle ki Ozer Amca motorlari bile yikamis bir gece biz disaridayken. Tabi insanoglu rahata kolay alisir, gezimizin 3 gununu geciriyoruz Bodrum'da... Guzel dostlarla, aileyle, muhabbetle ve az biraz alkolle.


AA:
Akşamdan kalma olduğumuzu inkar etmiyoruz tabiki ama güzel bir kahvaltının ardından bu güneşli ve güzel günü sahilde değerlendirme fırsatını kaçıracak da değiliz. Mayo, check, havlu, check, güneş kremi ve aksesuarlar, check... Haydi o zaman hoppaaaa. Su serince(!) ama çok berrak ve az dalgalı. Keyifli yüzüşlerin ardından eve dönüp duşumuzu alıp dün sözleştiğimiz ve Emrah ve Çağla'nın eşliğinde katılacağımız harika akşam yemeği için hazırlanıyoruz. 

Seçtiğimiz mekan Gümüşlüğün girişindeki balıkçı. Geçen seneye kadar denizden yeni çıkmış balıkları taze taze satardı tezgahında. Bu sene ise pişirmeye ve harika masalar donatmaya başlamış. Hem leziz hem süper fiyat... Mezeler, muhabbetler derken gözüme karşı sandelyede dolaşan kocaman (gerçekten kocaman) bir örümcek ilişiyor... Tam da benden uzak olsun derkenn... Hemen geliyor üstüme tabi ben donup kalıyorum... Panik yapamıyorum, hareket de edemiyorum. Arka masadakilerde dahil bir anda herkes seferber oluyor üstümden bu dev örümceği çemkek için. Neyseki problemsiz bir şekilde onun için doğru yer olmadığımı anlayıp durduğu bir anda büyük bir cesaret örneği gösteren ruh eşim İnci çok klas bir sikkeyle sevgili dostumuzu doğasına yolluyor.
Redroof.


Emrah: "sen dur, senin agzina scicam" der. Dusunur ve baslar servise.  



















Gecenin devamında örümceklerden yana bir sıkıntı yok artık ama Emrah barda bizi baya iyi ağarlıyor... Öyle ki aramızda hiç kimse ne gülmesini tutabiliyor ne de eve nasıl döndüğünü net hatırlıyor... 
Ne geceydi ama...

10.Gün: Sene 2013 aylardan Mayıs günlerden Pazar 19'u

AA:
"Önemli Not: Biraz ileri sarıyoruz... Ben bu satırları yazarken Haziranın 5i oldu. Şu anda işim gereği Irak-Erbil yakınlarında bir tepenin üstünde, medeniyetten birhayli uzaktayım. Bu olağanüstü gezimizi bitirip döneli çok oldu ama bu arada da çok şey oldu... Ben güzel ülkemi son bıraktığımda hatıralarımda Uzun Turkuvaz Rotamızın duyguları, bolca sevgi, mutluluk vardı içimde. Şimdi ise güzel ülkem iç savaşa sürükleniyor... Bir haftayı aşkın süredir ayaklanmalar ve çatışmalar var. Tanıdığım herkes sesimizi duyurmak için bir isyan bayrağı çekti ve gerçek bir demokrasinin peşine düştü. Ruh eşim, Sevdiceğim İnci de dahil olmak üzere tüm arkadaşlarım, ailem, tanıdıklarım kendini sokaklara attı. Biber gazlarına maruz kaldı... Daha kotusunu yaşanşar da oldu hatta... Ve ortalık hala durulmuş değil. Eski şiddettinde olmasada, halen kavgalar sürüyor."



KH:
"19 Mayis gibi anlamli bir gunde boyle bir sportif yolculukta olmamiz hos bir tesaduf. Bodrum'daki kutlamalar gece boyunca devam etti. Oradayken cok alisik oldugumuz bir ortam gibi geliyordu bana. Ayni ortami ilerleyen gunlerde Ankara'da da yasarken gaz yedigim videolari burada paylasmiyorum, yeri degil. Fakat sunu soylemeden de edemiyorum; bu videoyu simdi izlerken gozumun bir yerlerden cikacak olan toma'yi, atilacak olan gaz kapsulunu veya "geliyorlar" diye bagiran birini aramasi, yasadigimiz olaylarin psikolojimizi ne kadar etkiledigini gosteriyor. Soylenecek cok sey var ama yeri degil."
Daha boykot yoktu o zaman tabi.

UTR günlüklerine devam:
Bugun inci'nin bodrumdaki son günü. Dolayısıyla akşam onu uçağına uğurlamak için Bodruma gideceğiz. Dün gecenin ağırlığını üstümüzden atıkktan sonra bir sahil faslı yapıp kendimizi egenin sularına atyoruz. Hazırlanıp biraz da evde oyalanıp Bodrumun yolunu tutuyoruz. Burada sebzeli döner ve ayakta uyuklayan bir kedi bizi karşılıyor. İnciyi uğurladıktan sonra Bodrumda biraz daha vakit geçiriyoruz ve gün batmını sahilde güzel bir kafe de (Mado) sohbet ederek izliyoruz. Gümüşlüğe dönme vakti gelmiştir artık... Çok geç olmadan yatmalıyız lakin yarın bir tekneyle kendimizi akvaryum berraklığında sularda dalış yaparken bulacağız.


11.Gün: Sene 2013 aylardan Mayıs günlerden Pazartesi 20'si

AA:
Sabah erkenden kalıyoruz ve hızlı bir kahvaltının ardından tam vaktinde bizi bekleyen dalış teknesine ulaşıyoruz. Tarif edildiği gibi bulması da pek kolay oluyor çünkü tekne turuncu :)
İki farklı sakin koyda dalış yapacak Çağrı. Ben de bu harika sularda şnorkel keyfi ve teknede güneşlenme fırsatını kaçırmayacağım tabiki. 
O da ne! Tekneden biraz ekmek aıyoruz suya, bir anda yüzlerce ama abartısız yüzlerce irili ufaklı balıklar üşüşyor. Onlar karınlarını doyurma telaşındalar belki ama biz fotoğraf ve video çılgınlığına kapılıyoruz, onlarla beraber yüzüyoruz, dalıyoruz. Kendimizden geçip, harika bir günü daha geride bırakmış olarak limana dönüyoruz. 
O kadar yorgunuz ki, galiba eve dönüp, yarın yola çıkmak ve kendimizi özlediğimizi farketmeye başladığımız motorlarımızla vakit geçirmek için dinlenmeye çekeceğiz. Yatmadan önce bizim motorlar güzel bir kozmetik bakımdan geçiyorlar ve mis gibi yıkayıp, yağlayıp, geceye teslim ediyoruz onları da.


KH:
Berat'in babasinin yonlendirmesiyle gittigimiz "Eros Dalis Merkezi" teknesi ve Hakan abi, bana ozledigim dalis zevkini yasatiyor. Bodrum'da dalisa gidecek herkese siddetle tavsiye ederim. Kendisi de ekibi de bu sektorde gormeye aliskin olmadigimiz durustlukte ve titizlikte calisiyorlar. Keyfimiz oylesine yerinde ki gun boyu, is yerinden gelen o korkulan "hadi sahaya" telefonu bile moralimizi bozmaya yetmiyor. -...ve fakat saha Irak'ta oldugundan biraz mide bulandiriyor.- Moral bozmasa da en gec 25'inde gezimizi bitirmemiz gerektigi anlamina geliyor. Hesabimizi yapiyoruz. Kalan her gun surerek Kas'a kadar gidip oradan Ankara'ya gerekirse bir kosuda bile donmeye gozumuz aliyor. "Sorun yok" diyoruz, bu sozun gezinin kalani boyuncaki sloganimiz olacagindan habersiz...




17 Mayıs 2013 Cuma

8.Gün: Sene 2013 aylardan Mayis günlerden Cuma 17'si

KH:
Yolun satihi duzeldi/bozuldu, manzara geldi/gitti, yagmur yagdi/yagmadi derken yol akip geciyor muhabbetimizle. 
Bugunku parkurumuzda benim hayatim boyunca unutmayacagim birsey oluyor; paylasayim… bozuk satihli bir yolda agir aksak suruyoruz. Benim onde surdugum nadir anlardan biri. 250-300 metre otemde yolun kenarinda bir leylek takiliyor gozume. Yolda bizden baska kimse yok. Bizi goren leylek sesten urkmus olacak ki, kosarak bizim gittigimiz tarafa dogru kacmaya basliyor. Bunu gorunce benim yaramaz cocuk damarim basiyor ve gazi acip biraz yaklasiyorum yolun kenarina. Kosmanin yetmeyecegini anlayan leylek kardesimiz havalaniyor. Bu anda, hayatim boyunca bir daha denk gelmeyecek bir mizansen olusuyor. Sagimda benimle ayni seviyede ve hizda ucan, iki kol acikligi mesafemde bir leylekle birlikte yol aliyorum... Butun bu yolculukta kat ettigim 3000km, sirf bu 15 saniye icin bile degerdi.
Fazla fazla gezmek icin bir bahanem daha var artik; 'Leylegi degil havada gormek, leylekle beraber motor surdum be!'.

AA:
Seçtiğimiz yollar tekerlerimizin altından akıp gidiyor... Gidiyor da, ana yollar, çok şeritli dubleler bizi bozar. Viraj, manzara ve doğa görmek istiyoruz, sapıyoruz ara yollara, da, bu ara yollar biraz bozukmuş be yahu... Dolanıyoruz, kıvrılıyoruz, tam bozuk satıhtan kurtulduk derken kara bulutlara doğru sürmeye başlıyoruz, bir iki ufak damla da vizörlere düşünce bir kararsızlıktır gidiyor, yağmurlukları giysek mi acaba sanki diye. 

"Mor Ev" degil, "Mor Manyagi" olsa yeriymis buranin adi.  
Anil'in yuz ifadesinden anlasilacagi uzere yemegi cok
geciktirdik, duzgun bir yer bulalim diye.
Derken Mor Ev diye bir mekan ilişiyor gözümüze, böylesine ücra ve boş bir köşede bir restoran mı yoksa burası... Şukelaaa... Herşey mora boyanmış, çiçekler mor, peçeteler mor, tabaklarda mor desenler ver. En şaşırtıcı yanı ise harika bezenmiş, sebzelerle süslenmiş lezettli beyaz et seçimimiz. Karnımız doyurup da tekrar yola koyulma vaktimiz geldiğinde bizim torpiller de işliyor belliki, bulutlar adeta kenara çekilip yol açıyor bize... Teşekkürler. 



AA:
Kalenin eşliğinde, Halikarnas balıkçısının dizelerinden süzülen bir manzarayla karşılıyor bizi akşam güneşinde Bodrum. Trafik bu denli yoğun olmasa daha da güzel olacak lakin. Eve varıyoruz, ailem karşılıyor bizi, önceden sezon açılışını yapmışlar evde... Büyük babam, Babannem, Babam, Annem, Çağrı ve ben... Hemen muhabbet, eski anılar, evin motorcu büyüklerinden hikayeler tat katıyor anılarımıza. 
Bu gece evin taşıma kapasitesini zorlayacak gibiyiz sanki. Sevdiceğim de geliyor haftasonu için yanımıza. Uçak biletlerini birkaç gün önce ayarlamıştık. Geç saatte katılacak gerçi o bize, dolayısıyla, Turgutreis merkeze gidip arabayı alıyoruz, evde bişeyler atıştırıp daha körpe olan vakti değerlendirmek için Gümüşlüğe gidiyoruz Çağrı'yla. Bodrum yarım adasının en güzel köyü... Burada her yıl istisnasız yanlarına uğradığım, Mars Cafe Halis abi ve Mariette, RedRoof Bar Emrah ve Çağla başlıyoruz muhabbete. Bir kez daha 'vay be kaç sene olmuş tanışalı... Ne güzel zamanlar olmuş burada' muhabbetleri çeviriyoruz ve Çağrı'nın da ortamdan zevk almaya başlamasıyla giderek daha da güzel zamanlara imza atmaya devam ediyoruz barda yudumlarken içkilerimizi. 

KH:
Bodrum'a bir tatilci ruhuyla variyoruz. Burada biraz yayacagiz. Hak ettik. Ama oyle bir yaymisiz ki yolculugumuz bittiginde, Bodrum'dan sonra bir satir bile yazi yazmadigimizi fark ettik. Neyse ki video ve fotograflar var. Anil'in tekmeyle dize getirdigi jant sorunsali gecenin espirisi oluyor. Emrah, bundan sonra bozulan esyalara kafa goz dalarak cozum arayacagini soyluyor, guluyoruz.

AA:
Bizim artık çorba içme vaktimiz gelesiye, sevdiceğim İnci de ulaşıyor Turgutreise. Onu karşılayıp harika pidelerinden ve çorbalarından yemek ve içmek için Alo24'e gidiyoruz. Bekliyoruz daha Emrah ve Çağla da gelecek diye ama ses yok. Meğer lastikleri yarılmış yoldaki bir çukurda, stepneyi takmak için durmuşlar ama bir türlü patlak lastiği çıkaramamışlar. Hemen yardıma koşuyorum sıcacık pidemi masada bırakıp... 
Bijonları sökmüşer ama jant ayrılmıyor arabadan... Kilit mi var, bişey mi takıldı derken en sonuda diyorum bu krizi bir tekme çözer. Lakin öyle de oluyor. Birkaç usturuplu darbenin ardından güzelce yola geliyor işler. 

İyice geç oldu. Neredeyse gün ağaracak, yatmak gerek. Karnımız da tok artık. Haydi bakalım iyi geceler. 

16 Mayıs 2013 Perşembe

7.Gun: Sene 2013 aylardan Mayis gunlerden Persembe 16'si

 
KH:
Bugun Anil'a dinlence, bana eglence gunu. En azindan gune boyle baslamistik. 
En az 2 sene olmus en son dalis yapmayali. Berat surekli yanimda ve bana surekli yardimci oluyor. Insanin dalis badisi her zaman egitmen dalgic seviyesinde olmuyor tabi. Aramizdaki bu tecrube ucurumu yuzuden yaptigimiz 2 dalis Berat icin can sIkIntIsi oluyor. Bana ise tam anlamiyla bir 'refreshment dive' oluyor. 
Bu dalisin benim acimdan ilkleri cok. Bu kadar ilkin ayni dalista yapilmasi aslinda guvenlik acisindan dogru degil ama yanimda Berat'in oldugu dusuncesiyle riskin biraz azalacagini varsayiyorum.

Ilk No.1: Zodyak'tan dalis. "Nolacak ki?" demeyin. Malzeme kusanmak icin alan dar. Ayakta duracak yer yok. Suya geri atlamak sIk gorunse de insana tuhaf gelen bir his. Insan kendisini suda daha yalniz hissediyor, yuzeyde kendisini merdivenli dalis platformuyla bekleyen tam tesekkullu bir dalis tekne olmayisi.
Sagolsun Berat her asamada yanimda bana yardimci idi.
Turist isi degil bu, guvenlik oncelikli de degildi pek.
Ilk No.2: Fazlasiyla bulanik, akintili ve soguk su. Bu mevsimde ve bu bolgede daha once hic dalmadigim icin bunlar aliskin oldugum seyler degil. Fiziksel olarak hazirlikli olmak lazim bu kosullar icin. Cift parca 5mm kapsonlu bir dalis elbisem oldugu halde dalisin sonlarina dogru titremeye basliyorum.
Ilk No.3: Kamerayla dalis. Suyun altinda fotograf ve video ceken birsuru insan gormuslugum var. Bu gorunurde cok kolay aksiyon, gercekte kontrol etmeniz gereken ilave bir uzuv oluyor. Bu gezi oncesi yeni aldigim GoPro'yu ilk defa suya sokusum da buna eklendiginde, surekli "icine su girer mi acaba" suphesi kafami mesgul ediyor.



Su alti goruntuleri cok basarisiz. Sebebi, yukarida saydigim ilklerden kaynakli dalginlikla kamerayi dar acida unutmus olmam. Bodrum dalis videolarini bekleyiniz... (spoiler; "ben bu kadar baligi balikcida gormedim!")

Butun bu zorluklar icinde ilk dalis tam bir fiyasko oluyor. 
Ilk icraatim; paletimi yeterince (zodyakdaki dar alani ve ayaga kalkip paleti denemek icin sallayamayisimi hatirla..) sIkmadigim icin paletin ayagimdan firlamasi oluyor. Neyseki yakalayabiliyorum. Berat goruyor, yardimiyl takiyorum. Bu sefer ayagimi acitacak kadar sIkIyorum can havliyle suyun altinda. Ikinci icraat cok fena; diptedyiz ve dalis lideri yanima geliyor. Ben  bi yandan hala yuzerliligimi ayarlamaya calisiyorum bir yandan cekim yapmaya. Gobegime isaret edip "nerde?" diyor. Kafami egmemle agirlik kemerimin yerinde olmadigini goruyorum. Sagolsun yine Berat yukari firlamadan once tutuyor beni. Dalis lideri kemerimi bulup getiriyor. Bu konuda da belime uygun uzunlukta kemer olmayisina suc atip dalisa ufak tefek kulak esitleme sorunlari ve 2-3 kere daha ayagimdan cikan paletle devam ediyorum. 

2. dalista amacimiza ulasiyoruz. Yuzerliligin nasil saglandigini hatirlamis, patetleri yeterince sIkmIs ve GoPro'nun monopodunu bilegime dogru sekilde sabitlemeyi ogrenmis sekilde guzel bir dalis yapiyoruz.

Dalislar bitince Bodrum dalisini yapacagimiz teknenin telefonunu aldiktan sonra Berat'la vedasip sakin bir gece sonrasinda cok guzel bir yol oldugunu bildigimiz Kusadasi-Bodrum parkurunun heyecaniyla yatiyoruz.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

6.Gun: Sene 2013 aylardan Mayis gunlerden Carsamba 15'i


AA:
Dostumuz Berat Su ile irtibata geciyoruz ve bir sonraki durak olan Kusadasi icin, bize; "Siz hic merak etmeyin, ben herseyi ayarliyorum." diyor. Bir kez daha torpilli hissediyoruz kendimizi. Cagri ilk kez tamamen kendi basina motosikletinin zincir bakimini yapiyor. Otelin guzel kahvaltisinin ve sahibi Emre'nin sohbetinin ardindan esyalarimizi yuklenip koyuluyoruz yola. Bu sefer otoban bize gore degil diyoruz, eski Izmir-Cesme yolundan devam ediyoruz yolculuga. Urla'yi gectikten sonra istikameti Kusadasi olan ilk sapak ile guzel sahil guzergahindan benim de ilk kez geciyor oldugum, Sigacik ve Seferihisar ilcelerini geride birakiyoruz. Burada Teos denen antik bir kentin kalintilarina ugrayip "hmm sutunlar guzelmis... iyi bakalim" demeyi de ihmal etmiyoruz tabi. Yemek molamiz da tam bu duraklarin arasinda biryere denk geliyor, izgara etler uzerimize afiyet oluyor.

Teos kalintilarina girmisken biraz dolanalim.
Evet, sanki uzun zaman once burada birseyler varmis.
Konuyla iligili biraz bilgimiz olaydi hic fena olmayacakti...
Madem turistlik yaptik, ahan da 2 numarali turist pozumuz. 
Teos'u tepeden goren yemek molasi verdigimiz mekan.
Yanimiza yeterince sarj aleti alip coklu priz almadigimiz icin, kaldigimiz hicbir
yerde ikimiz de elektroniklerimizi tam sarj edemedik.
Anil cakmakligini baglayip bu eksikligi yolda gidermeye karar verdi.

BMW Yamaha'ya bozulmus gibi duruyor. Yamaha "naptim abi soylesene" der gibi.
Veya ben teshis'in *okunu cikartmis da olabilirim...

KH:
Benim aslinda aklimda Germencik/Aydin taraflarinda, jeotermal sondajinda calisan bir dostumun yanina ugramak vardi. Onunla denk gelemeyince, biz de Kusadasi'na kisa ve dinlencelik bir surusle gitmeye karar veriyoruz. Gezinin rotasini belirlerkenki esas kistasimiz 'mumkun olan deniz kiyisina en yakin yollari kullanmak' oldugunu hatirlayip Cesme donusu otobani kullanmadigimiz gibi Urla cikisindan dogru guneye yol aliyoruz.  
Duz yollar var, ufuktaki tepelerde kaybolan. Intercom'u iptal edip bir sure mp3'lere daliyoruz. Bi ara Anil intercom'dan ariyor beni; "Ilk gordugumuz sari tabelaya girelim mi?" diyor. Iyi zaman yaptigimizi ve bu gunku parkurumuzun zaten kisa oldugunu hatirlatiyor. "Ee tamam o zaman" diyorum. Daliyoruz Teos'a. Ormanlarin icinden guzel guzel tesislerden, mesire yerlerinin icinden geciyoruz. Kalintilara vardigimizda ise henuz kazilarin devam ettigini goruyoruz. Anlatacak kimse de olmadigindan, etrafimiza arkeolojik cehaletimizle bir sure bakip sonra yolda gordugumuz ormanlik mekanlardan birinin icine giriyoruz.


KH:
Motorla gezerken deniz gormek baska bir mutlu ediyor insani. Zira deniz beraberinde virajli yollari getiriyor. Geregi kadar yatarak apexi gozunden vurdugun bir virajin cikisinda mas mavi denizi gormenin verdigi hissi anlatmak mumkun degil. Gidin kendinize bir motor edinin, yasayin bence...

AA:
Kusadasi yolu kivrila kivrila, denize dik yamaclarin dibinden bizi hedefe ulastiriyor ve oteli bulup odaya yerlesip hazirlanmamiz havanin kararmasindan oldukca once tamamlaniyor. Berat kardesimiz bize unutulmaz guzellikte kofteler ismarliyor ve gunler once Tekirdag'da yediklerimiz sonuk kaliyor yaninda. Gecenin asil suprizi ise hayatimizda ictigimiz en guzel nargilelerin Kusadasinda hazirlanmis olmasi. Merak edenler icin belirtelim kofteler Ahmet Ustanin yeri, Nargileler Coskun Ustanin yerinde hayat buluyor. Bir Ege gelenegi olsa gerek, eski ve yerel halk tarafindan bilindik bu mekanlarin bir tabelasi veya ismi yok. Kime sorsaniz gosterir diyorlar.

KH:
Kusadasi'na vardigimizda otelimizi cok kolay buluyoruz. Denizin dibinde. Soylemesi ayiptir adam basi 35tl! Kahvalti bile veriyorlar bu paraya. Dayanamiyorum soruyorum; "abi siz nasil yurutuyorsunuz bu isi bu fiyatlarlar?". "Dusuk sezon" diyor. Bir daha yuksek sezonda tatil yapmamaya karar vererek esyalari odamiza cikartiyoruz.

Bu fiyata, bu manzara!
Yalan yok; bu yolculuk bittikten sonra bir sure uyanip da
kaskimi yani basimda goremeyince panikledim.
KH:
Berat kardesimiz bize enfes bir kofte ziyafeti cektiriyor. Ustune de bir nargileciye gidiyoruz. Bakin, ben nargile konusunda kendime guvenirim. Evimde yaparim, guzel de yaparim. Burada ictigim nargileyi ben hicbiryerde icmedim. Cift elma dedik; elmanin icinde yakilmis elma aromali tutun, icine elma parcalari dilimlenmis taze elma suyu ve sadece elma tutunu icilmis bir marpuc ile bir nargile geldi. Oyle ki, elmada bu kadar elma tadi yok. "Buzlu badem ne giderdi simdi" diyecek oluyorum. Berat mekan sahibini cagirip soruyor hemen. "Adam bende yok ama" diyor, atliyor scooter'ine. 5dk sonra biramiz buzlu bademimiz enfes nargilemizle mest olmus sekilde oturuyoruz. Yore insani hep boyle. Insan buyuksehirde insanligi unutuyor, goremeye gormeye. Berat'la ertesi gunun dalis planini yapiyoruz. Ilk defa zodiacdan dalis yapacagim icin cok hevesleniyorum. Filmlerdeki gibi geriye dogru atlayacagim:) 
Berat dostumuzla.
Elmanin icine elma koyup, elma suyunda, elma ile servis edilmis bir elma nargilesi.
Marifet yuvarlaklari birbirinin icinden gecirebilmek Berat!

AA:
Yarin Cagri ve Berat Scuba dalisi yapacaklar, dolayisiyla gec olmadan otelimizin yolunu tutup dinlenceye cekiliyoruz sonunda yagmurlarin bitmesinin verdigi mutlulukla. Bundan sonraki duraklarimizda kuru ve sicak olacagiz. Denize atlamadigimiz surece tabi...

14 Mayıs 2013 Salı

5.Gun: Sene 2013 aylardan Mayis gunlerden Sali 14'u

AA:
Huzurlu ve guzel bir uykunun ardindan zor bir karar bizi bekliyor. Daha dun geceki sarabin bas agrisini tam atamamisken ustumuzden, yagmur bulutlari toplanmaya basliyor tepemizde. Burada bir gece daha kalma karari alabiliriz ve yagmurlu gunu gecistirip yola ertesi gun devam edebiliriz veya, yagmur baslamadan toprak parkuru asip Cesmeye gitmek uzere yola cikabiliriz... Kahvaltida bir beyin firtinasi kopariyoruz ve sasirtici bir hizla toplanip motorlari yuklemis olarak buluyoruz kendimizi. Hedef Cesme.


KH:
Gec kahvaltimizi yaparken R1200GS'li bir abi cay icmek icin bize katiliyor. Fethiye'ye surecegini ama bugun hava durumu agir yagis gosterdiginden 1 gun daha cundada bekleleyecegini soyluyor. Bir ona bakiyoruz, bir kendi motorlarimiza, bir daha ona bakiyoruz. Sonra birbirimize bakip gelirken zorlandigimiz kumsalin islak halini gozumuzde canlandiriyoruz. Akabinda hizli-sakin bir sekilde hazirlanip yola cikiyoruz. 
Bu abi yagmur yagacak diye r1200GS'le yola cikmadi. Yayalim :)
Devil is in the details.
Bizim cocuklar gundogumunun tadini cikartiyorlar.

AA:
Yollar pek guzel degil, yagmur var ve ozellikle Aliaga gibi sanayi bolgelerinden gecerken bir de yogun bir kamyon trafigi ekleniyor ustune... Her nekadar benim icin bir sorun olmasada yagan yagmurun degisik kimyasi damlaciklarin vizorden kaymasini engelliyor sanki, sonunda Cagri mola istiyor ve uygun bir mekanda duruyoruz. Birer gozleme yiyoruz burada cay esliginde ve kalacagimiz oteli ayarliyoruz.


KH:
Yok arkadas. Bu bildigimiz yagmur degil. Buraya gelinceye kadar yedigim yagmurlara benzemiyor en azindan. Bir elimle surekli vizoru silmem gerekiyor, meret kayip gitmiyor. Neyse ki Anil'da kislik eldiven varmis da biraz olsun dayaniliyor. Henuz bilmedigim sey, bu gunku parkurdan hatirda kalacak seyin siddetli yagmur degil delirtici ruzgar olacagi.

AA:
Su bardaginda sicak bir cay ve patatesli
gozleme enerjimizi yeniden
kazanmamizi sagliyor.
Bir sonraki kosunun tek molasi olan benzin istasyonunu saymazsak, otobandan Cesmeye kadar devam ediyoruz siddetli, hatta an an cook siddetli yagmur altinda... Fakat sonlara dogru yagmur duruyor. Benim icin yol artik tamamen guzel sayilabilecekken Cagrinin ruzgar ile olan imtahani ona yorucu zamanlara sebep oluyor.
Vakitlice otele yerlesiyoruz ve hemen kendimizi Kumrucu Sevki'ye atiyoruz. Karnimizda tok artik, bir sahil yuruyusu, kahve, cay, muhabbet derken gunu bitiriyoruz zor gecen bu etabin ardindan.


Bu yagmur suyunda birsey var arkadas. Kimyasal midir, ilacli midir bilmem ama bir degisik.
Yamaha, yagmura ve suyu surekli uzerine spreyleyen kamyonlara soverken...
BMW de cevaben "abi boyle ciplak ciplak ne isin var bu havalarda yolda senin" diyor.
KH:
Izmir'i cevre yolundan gecip Cesme'ye otobandan gitmeye karar veriyoruz. Yol boyu beni bi saga bi sola savuran ruzgar Cesme'ye yaklastikca dayanilmaz bir hal aliyor. Yamaha'nin naked olusu yagmur ve siddetli ruzgarda beni cok yoruyor. Yani ruzgar oyle siddetli ki, yolculugun gecesinde yattigim yerde sallanmaya devam ediyorum sabaha kadar. Namuzsuz tek taraftan da esmiyor, yatsam icine dogru da gitsem. Bir sagdan bir soldan. Anil hatirlatiyor; "abi bosuna wind surf icin Dunya'daki sayili yerlerden biri olarak gosterilmiyor burasi'. Lanet edip hak veriyorum. Sadece sIkIntI ve yorgunluk yok tabi, eglence de var bu yolda… Meshur Cesme otobanina cikilip birazcik gazi sIkmamak olmaz. Yamaha'nin yuklu olusu biraz zevkimi baltaliyor ama yine de ozellikle yaris makineleri icin sahane bir yol, ismini ve ununu hak ediyor.



Iste yorulmanin karsiliginda kazanilan manzara.
"Ulan ucakla gideydin ya, manzara ayni" diyen arkadaslara "kazanilmis mutluluk"
kavramini anlatmakla zaman kaybetmeyip Allah'a havale ediyorum.